KAPAT
Değişim Döneminde Nasıl İyi Olunur?
Kendimizi tanımladığımız "iyi anne", "fit insan", "iyi yönetici" gibi unvanların arkasında alışkanlıklarımız var. Son zamanlarda, en çok hayatımızı yönetmeye, en azından yönetiyor olduğumuzu hissetmeye, dolayısıyla da her gün değişim içinden geçerken "iyi" olmaya ihtiyacımız var. Actifit & Wellbees kurucu ortağı Melis Abacıoğlu, Wellness başlıklı yazısında insanların değişime olan direncini ve yaşadığımız süreçleri, pandemi sürecinde deneyimlediklerimizi ve ihtiyaç duyduklarımızı ve son olarak "iyi" hissedebilmek için neler yapmamız gerektiğini değerlendiriyor.
Değişimin içinden neden elektrikli bir araba gibi sürtünmesiz geçemiyor da önce bir inkâr edip, ancak kademe kademe kabullenerek dönüşüyoruz? Bunu çok güzel anlatan Newton’ın birinci kuramında olduğu gibi, statik ataleti insanlar için özetleyen bir de Davranış Bilimci, Stanford Üniversitesi Profesörü BJ Fogg’un muhteşem bir cümlesini buraya bırakalım: “İnsanlar özlerinde uyuşuklardır.” Evet, değişimi sevmiyoruz. Çünkü değişim, özümüzdeki enerjiyi harcamama halini bozuyor.
Direniyoruz ama ister istemez de bu süreçte değişiyoruz. İnsan nasıl değişir? Üç şekilde diyor BJ Fogg;
Vay be! anı sonrasında
Çevresi değiştiğinde
Alışkanlıklarını değiştirdiğinde
Üçünü de bu pandemi sürecinde sürekli yaşadık. Araştırmalar da böyle gösteriyor; alışkanlıklarını yöneten hayatını yönetiyor.
Nasıl iyi olunur?
İyi olmayı bir çoğumuz özellikle bu süreçte sadece duygusal olarak değerlendirdik. Oysa ki “iyi” olmak, bir başka tabir ile wellbeing sekiz kolu içinde barındıran bir minik ahtapot. Bir insana “İyi misin?” diye sorduğumuzda kendisine aşağıdaki başlıklarda kendini nasıl değerlendirdiğini soruyoruz. Peki, bu başlıklarda bu süreçteki değişiklikleri kullanıp hayatımıza ne tür yeni alışkanlıklar katabiliriz? Sizin için öne çıkan alışkanlıkları, 40 binin üzerinde ulaştığımız çalışan nüfustan damıttığımız verilerle derledik*.
Fiziksel
Hareket edin: Charles Duhigg’in Alışkanlıkların Gücü kitabında 1970’lerde İngiltere’de evsizler arasında yapılan bir çalışmadan söz ediliyor. Duhigg’e göre fiziksel iyi alışkanlıklar, diğer alışkanlıklar üzerinde olumlu açıdan tetikleyici görev üstleniyor. Araştırma kapsamında üçe ayrılan ekipten ilki kontrol görevi görüyor, ikinci ekibe mesleki eğitimler veriliyor, üçüncü ekip ise bir koşu takımında koşturuluyor. Kontrol eden ve mesleki eğitim alan ekiplerde anlamlı bir değişiklik olmazken koşan ekibin %90’ı bir yıl içinde iş, bu oranın %70’i ise ikinci yıl sonunda ev sahibi oluyor. Dolayısıyla, fiziksel iyi alışkanlıklar anahtar olarak diğer tüm başlıklarda iyi alışkanlıkları tetikliyor demek mümkün.
İyi beslenin: Sebze meyve yemek bağışıklığımızı güçlendiriyor. Zira manavda harcadığınız para mutluluğu tetikliyor. 12 bin kişi üzerinde iki yıl boyunca yapılan sebze meyve araştırması gösteriyor ki yenilen sebze meyve porsiyonları arttıkça kişilerin yaşam tatminleri artıyor. O zaman yaşasın manav alışverişi!
İyi uyuyun: Harvard Üniversitesi, psikiyatrik hastalığı olan insanların, genel nüfusa göre üç ila dört kat daha fazla uyku sorunu yaşadığını söylüyor. Ancak bunun üzerine uyku ve duygusal sağlık konusundaki ilişkinin hâlâ araştırıldığını kibarca belirtiyor. Ama işin net bildiğimiz bir kısmı var: İyi bir uyku hem zihinsel hem de duygusal yılmazlığı destekliyor. Araştırmalar gösteriyor ki %71’imiz elimizde, yastığımızın altında ya da başucumuzda telefonla uyuyoruz. İyi uyku alışkanlığı için bizim kazananımız açık; telefonu başucumuzda bırakmamak.
Sosyal
Fiziksel
Finansal
Entelektüel
Mesleki
Çevresel
Duygusal
Spiritüel
Duygusal
Lisa Feldman Barrett Amerika’yı sarsan “Duygular Nelerden Yapılır” adlı kitabında duygularla ilgili düşünme biçimimizi değiştiriyor. Barrett, kendini duygusal olarak “iyiyim”, “eh işte” ikilisi yerine 50 ve daha fazla kelime ile duygu durumunu anlatabilenlerin doktora daha az gitmek zorunda kaldıklarını ve daha az ilaç kullandıklarını gösteriyor. Nöroloji bunu şöyle açıklıyor; beynimiz sürekli bedenimizin ihtiyaçlarını karşılamak için simülasyonlar yaratıyor. Duygular da aynen bu simülatörün bir eseri olarak üretiliyorlar. Duygu simülatörlerini doğru yönlendirebilenler daha iyi hayatlar sürüyorlar.
Çevresel
Açık havaya çıkın! Açık arazide yürüyüş yapanların daha yaratıcı olduğunu, doğada gezintiye çıkanların stres seviyelerinin ise daha düşük olduğunu biliyoruz. Peki ya basitçe ayağımızı dışarıya atmak? Araştırmalar “doğa” hissi veren yeşillik alanlarda haftada iki saat yürümenin, yani yaklaşık günde 15-20 dakika kendini sokağa atmanın hem fiziksel hem de mental olarak daha iyi bir sağlık vadettiğini söylüyor.
Sosyal
Alışkanlıklar üzerine Tiny Habits kitabının yazarı BJ Fogg’a göre insanların en yüksek itici gücü bir şeye ya da birine yönelik “aidiyet hissetmek.” Danimarkalıların Mutluluk Sırları’nda yayınlanan bir araştırma ise arkadaşları ve ailesiyle haftada en az bir saat kaliteli vakit geçiren insanların, bunu yapmayanlara göre 5 üzerinden 1,6 puan daha mutlu olduklarını gösteriyor. Üstelik, “İş yerinde iyi bir arkadaşım var” diyen çalışanların bağlılığı üç kat daha fazla. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre gelecekte ne kadar “iyi” bir hayat süreceğimizi ve “başarı” tanımımıza ulaşacağımızı %95 oranında etrafımızda bulundurduğumuz insanlar belirliyor. Peki, tüm bunların ışığında bu dönemin kazanan alışkanlığı ne olacak? Sosyal mesafelenme ve görüntülü görüşmeler!
Finansal
Finansal sağlık, çok çok basit anlatımı ile temelde bütçe yönetme, borç yönetme ve geleceğe yatırım yapma kalemlerine ayrılıyor. Bizim kazananımız bu dönem borcunu yönetmek. TÜİK rakamlarına göre kredi kartı ve kredi borcunu ödeyemeyen insan sayısı geçtiğimiz Mart itibariyle yaklaşık 3,6 milyon kişi olarak belirlendi. Eğer geliriniz devam ediyorsa kredi borçlarını yapılandırmak, geliriniz devam etmiyorsa borcunuzu yapılandırmak için ilgili kurumlarla görüşmek ve devlet desteklerine başvurmak için tam zamanı.
Mesleki
Son dönemlerde deneyimlediğimiz gibi, zaman yönetimi her zamankinden daha önemli. Çalışanların, özgür bırakıldıklarında kendi saatlerini iş/kişisel hayat dengesini göz önünde bulundurarak yeniden yaratması mümkün. Bu durum, sadece ofis içi iletişiminin çalışanın özel yaşamına ayıracağı süreden bağımsız olmaması demek değil, aynı zamanda çalışma alışkanlıklarımızı 21. yüzyıla göre modernize etmemiz gerektiği anlamına geliyor. Zaman yönetimimize ket vuran beyaz yaka geleneklerimizden biri de “her konuda toplantı yapmak”. Çeşitli sektörlerde 182 üst düzey yöneticiyle yapılan bir araştırmaya göre yöneticilerin yüzde 65’i, toplantıların kendi çalışmalarını tamamlamayı engellediğini söylüyor. Yüzde 64’ü gereksiz toplantıların derin düşünmenin önünde bir engel olduğunu belirtirken yüzde 71'i toplantıların verimsiz olduğunu belirtiyor. O halde bir düşünelim: Bu dönemde yaptığımız online görüşmelerinin yüzde kaçı gerekliydi? Üstelik, ekibi bir araya getirmenin gereksiz toplantılar dışında daha yaratıcıları yolları da mevcut. Online kurslar, Happy Hour’lar veya alışkanlık kazandırmak için yapılan buluşmalarda yenilikçi fikirler ortaya çıkabilir.
Spiritüel
Spiritüel wellbeing, işin en “narin” kısmı olarak bilinse de aslında işler göründüğü gibi değil. Benim için spiritüel wellbeing’in sözlük anlamı, “bir kişinin önem verdiği değerleri hayatının her alanında dışa vurabilmesi ve vizyonu doğrultusunda ilerleyebilmesi” demek. 12 bin kişiyi kapsayan bir ankete göre çalışanların %50’si işlerinde değerlerine paralel bir anlam bulamadıklarını söylüyorlar. Ancak işlerini anlamlı bulanlar şirkete 1,4 kat daha bağlı, diğerlerine göre önümüzdeki 12 ay içinde şirkette kalmak konusunda üç kat daha kararlılar.
Peki bütün bunların ışığında, işinde yine de anlam bulamayanlar ne yapmalı? Bu dönemin bir diğer kazanan alışkanlığı da bu süreçte yapılan gönüllü çalışmalar ve evde sürdürülebilirliğe yönelik yapılan bireysel uğraşlar. Evde şehir tarımcılığı, minimalizme bir bakış, bağış toplama gibi aktiviteler ile anlam bulmak adına kendinize ek zaman yaratabilirsiniz.
Entelektüel
Çağımızı diğer çağlardan ayıran özelliklerden biri, entelektüel gelişimin ücretsiz olması. Şimdi teknolojik imkânlar bize bilgiyi görsel, işitsel ya da tek kullanımlık memetik (caps kültürü, TikTok videoları vb.) olarak sunuyor. Yani gerçekte daha fazla bilgiye daha hızlı erişsek de aslında bunlar okuma alışkanlığının bir parçası değil, geçmişe hakim olan sözlü kültürün evrim geçirmiş versiyonu. Fordham Üniversitesi’nde İletişim ve Medya Çalışmaları Profesörü Lance Strate, bu düşünceyi bir adım daha ileriye taşıyarak, “Facebook gruplarının modern dönem kabile toplumları” olduğunu iddia ediyor.
Her ne şekilde olursa olsun, sosyal medyanın fiziksel okumayı azalttığı açık. Bu dönemde edinebileceğimiz entelektüel alışkanlık, temele dönüş olmalı. Daha fazla kitap okumayı değerlendirin. Online kütüphaneler, kitap kulüpleri, içeriği her geçen gün artan sesli kitaplar bu konuda bir gelişim sağlamamıza imkân sağlayabilir.
*İçerikte paylaşılan bilgiler, öneri niteliğindedir. Lütfen fiziksel konularda doktorunuza, hayatınızdaki duygusal sorunlar için ise mutlaka bir profesyonele danışın.
Yazar: Melis Abacıoğlu
Yazının orijinali
Galataport İstanbul Post Dergi’nin 1. sayısında yayımlanmıştır
İlginizi Çekebilecek Diğer Blog Yazıları
Daha Fazlası İçin: GALATAPORT İSTANBUL MOBİL UYGULAMASI
2024 Tüm Hakları Saklıdır. Galataport İstanbul