KAPAT
Dünyanın İlk Yer Altı Terminali Mercek Altında – Bölüm 2
Levent Erden, Seyhan Özdemir Sarper ve Sefer Çağlar ile sohbetimizin ikinci bölümünde, Galataport İstanbul Kruvaziyer Terminali’nin hikayesi, Olimpiyatlarla gelen kültürel değişimler ve Autoban’ın multidisipliner yaklaşımı ile devam ediyoruz.
Levent Erden: Yepyeni bir ülkeye gelmek, hatta belki de bu tür kocaman gemilerle bir yere gitmenin sebebi bir keşif merakı da aynı zamanda. Dolayısıyla indiğin andan itibaren daha şehre çıkmadan bir keşif hikâyesinin içine alıyorsunuz sanki. Galataport İstanbul Kruvaziyer Terminali’nde bu hikayeyi nasıl tasarladınız?
Seyhan Özdemir Sarper: İster deniz seviyesinin altında ister üzerinde olsun özellikle bu tip trafiğin yoğun olduğu projelerde en önemli konu yoğunluğu doğru bir şekilde akıtmak ve kaosa yol açmamak. Diyelim ki, binlerce yolcu terminale aynı anda geldi, aynı anda indi, aynı anda valizini alacak ya da almayacak, aynı anda otobüse binecek, tekrar pasaport işlemlerini yapacak. Bu konuyu hem mimari yaklaşım hem de bir takım teknik gerekliliklerle, yani çok doğru yapılmış sarnıçlarla, doğru yapılmış aydınlatmaya, doğru alınmış yerleşim kararları ile çözüyoruz. Yer altında proje yapma fikri ve kemeraltı-sarnıç yaklaşımı ortaya çıktıktan sonra, bu kolonları bir sarnıç hissine çevirerek giydirdik, strüktürü de alarak yeni bir kimlik yarattık orada. Bu kimlikle birlikte kolon aksları ve doğrultuları ile akışları sağlamaya çalıştık. Burada da küçük malzeme hareketleriyle o yön duygusunun üzerinden küçük oyunlar yapmaya çalıştık.
Sefer Çağlar: Bizim için merak etmek, keşfetmek çok önemli. Oradaki sorumluluğumuz bu iç mekânı yapmak; ama hatırlanabilir, ilham verici olmasını sağlamak ve aynı zamanda kitap gibi okutmak. Bunu seven, merak eden insanlar etrafa baktıklarında bunların nasıl birleştiğini, nasıl bir araya geldiğini, bir bütünü oluşturduğunu görmesini istiyoruz. Ama şunu da unutmamak lazım ki, burası bir geçiş mekânı. Burada öyle uzun konaklamalar veya oturmalar yok, buranın bir amacı var, A noktasından girip B noktasından çıkacaksın.
Seyhan Özdemir Sarper: Dolayısıyla büyük bir operasyon var arkada. Projede gerek ışıkla, gerek malzemeyle, gerek planlamayla yapılan tüm bu algı yönetimini de bu durumun gerektirdiği şekilde düşündük.
Levent Erden: Biliyorum, siz soruna çok alışıksınız. Çünkü gerek turizm, gerek ticaret, dünyanın her tarafında iş yapıyorsunuz ve çok uluslu projeler yürütüyorsunuz. Burada da bir kruvaziyerin içinde bazen ayrı ülkelerden 20-30 dil konuşan insan geliyor. Çözülmesi gereken şey aynı zamanda kültürel bir sorun. Çünkü herkes sinyalleri, sembolleri hatta yönlendirmeleri aynı kültürde okumuyor. Dolayısıyla burada kültürel bir sorunu çözerken, dünyadaki tecrübeniz işe yaradı mı?
Seyhan Özdemir Sarper: Dünyanın farklı yerlerinde, farklı konularda projeler yapıyoruz ve her yaptığımız işte bir şey deniyoruz ve öğreniyoruz. O denemeler konusunda biraz da cesur olabiliyorsan ve riskler alabiliyorsan standartın dışına çıkarak farklı sonuçlara ulaşıyorsun. Burada tabii öğrendiklerimizin çok faydası oldu, ama biz dünyanın neresine proje yapıyorsak yapalım, mekânları unutulmaz, etkileyici, akılda kalıcı ve güzel hatıralar bırakan yapılar olarak tasarlıyoruz.
Şehrin geçmişini, bugününü, geleceğini ve şehrin insanını temsil eden yapılarda bu hikâyelerin çok doğru kurulması gerekiyor. Şimdi, biri terminalde neden böyle bir kolon yapısı var diye sorduğunda anlatacak kuvvetli bir hikâyemiz var. Bu bağlamları projelerde kurmak her zaman önemli.
Sefer Çağlar: Biz ne kadar kendi işimizi yapıyor olsak da her gün aslında bir yarışa çıkıyoruz. Olimpiyatlar gibi, bu bir yarış. Dünya ölçeğinde bir spor yapıyorsun ve onu çok iyi yapman lazım. Hem bu projeleri hayata geçiren hem de bu projelerde yaşayan insanların hepsine dokunmalı.
Levent Erden: Olimpiyatlar hayatı değiştirdi. Özellikle 1964 Tokyo Olimpiyatları ilginç bir örnek. Artık uçaklar daha fazla insan taşıyabildiği için dünyadaki pek çok ülkeden katılımcılar aynı şehirde buluştu. Burada Japonca konuşuluyor. Tabelalar Japonca olunca büyük bir kültürel sıkıntı çıktı. Olimpiyatlar esasen kültürel değişimdir. İnsanların dillerle değil de sadece piktogramlarla anlaşmasını sağlayan ve bugünkü emojilerin neredeyse başlangıcı olan piktogramlar aslında 1968 Meksiko ve 1964 Tokyo Olimpiyatları ile geldi.
1970'te Almanya tarafından tasarlanarak bugünkü halini alan piktogramlar, bütün havaalanlarında kullanılmaya başladı. Mesajlar mekana bağlı kalmadan en küçük kültürler arası ortak paydaya indirgenerek ortak bir dil oluştu. Sizin yaptığınız projenin heyecan verici tarafı ise bütün benzer yapılar kültürler arası en küçük ortak payda üstüne kurulmaya çalışılırken burada sizin lokal kültüre saygı gösterip fonksiyonel olarak bütün akışkanlığını sağlanmanız. Bunun yanında, mekânın içinde bulunduğu ülke, şehir, coğrafya, kültür, hatta mahalleye dair referansların olması bence en büyük ayrıştırıcı faktör.
Sefer Çağlar: Burada okuduk, ben üç yaşımdan beri Beyoğlu'nda yaşadım. Her ne kadar dünya çapında işler yapıyor olsak da, burada yaşıyoruz. Dolayısıyla proje için çok heyecanlıyım çünkü buradaki günlük hayatımızı çok değiştirdi. Böyle projeler yapmak hakikaten çok zor işler, üstüne konuşmak da çok güzel. Bence pozitif bir etkisi olacak.
Levent Erden: Ben Autoban’ın yaptığı işleri çok beğeniyor ve takdir ediyorum. Autoban'ın bugüne kadar benim beğenmediğim tek bir tane özelliği var. O da gerektiğinden fazla mütevazi olmanız. Dünyada çok az başarılabilecek şeyleri yapıp neredeyse dünyanın bütün coğrafyalarına çağrılabilir bir iş yarattınız. Bence Galataport İstanbul projesinde sizin olmanız çok önemli. Hakikaten de bir şanstır, bu ülkeyi bu kadar iyi bilen bir dünya şirketinin burada çalışıyor olması. Çok teşekkürler.
Levent Erden, Seyhan Özdemir Sarper ve Sefer Çağlar’ın keyifli sohbetinin ilk bölümünü buradan okuyabilirsiniz.
Galeri
Yazar: Levent Erden
Yazının orijinali
Galataport İstanbul Post Dergi’nin 1. sayısında yayımlanmıştır.
İlginizi Çekebilecek Diğer Blog Yazıları
Daha Fazlası İçin: GALATAPORT İSTANBUL MOBİL UYGULAMASI
2024 Tüm Hakları Saklıdır. Galataport İstanbul