KAPAT
Dünyanın İlk Yer Altı Terminali Mercek Altında – Bölüm 1
Terminaller, dünyaya denizden açılan kapılar ve şehirlerin ilk izlenim noktalarıdır. Galataport İstanbul’da yer alan dünyanın ilk yer altı terminalini şehrin ruhuna ve dokusuna uygun şekilde tasarlamak için atılan adımları, Levent Erden, İstanbul merkezli mimarlık ofisi Autoban’ın kurucuları Seyhan Özdemir Sarper ve Sefer Çağlar’ın sohbetiyle öğreniyoruz.
Levent Erden: Autoban olarak İstanbul'da yapılmış hem yeri hem büyüklüğü hem de konusu itibariyle, son zamanlardaki en ilginç projelerden bir tanesi Galataport İstanbul’da yer aldınız. Bu projedeki rolünüz ne oldu?
Seyhan Özdemir Sarper: Galataport İstanbul büyük kapsamlı bir proje. Karaköy sahil yolu boyunca ilerliyor, içerik ve program olarak da yoğun. Biz Galataport İstanbul projesinin ana konusu olan terminalden sorumluyuz ve o alanı çalıştık. Bahsi geçen alan da zeminin altında, yaklaşık 29 bin metrekarelik bir alanı kapsıyor.
Levent Erden: Bu arada, 29 bin metrekarelik yer altında bir alan deyince hayat hâlâ kolay, böyle birçok proje var. Ancak söz konusu yer altında bir terminal olunca, sadece mimari olarak değil, teknik ve lojistik olarak çözülmesi gereken çok fazla iş var. Yer altında bir şehirden bahsediyoruz. Bu yapının beraberinde getirdiği karmaşık denkleme nasıl bir çözüm getirdiniz?
Seyhan Özdemir Sarper: Biraz geriye gidersek, bu mesele, yıllardır İstanbul'un tam ortasında şehir insanıyla denizin ilişkisinin olmadığı bir alan olarak kaldı. Her Mimar Sinanlı gibi biz de bir proje yaptık burayla ilgili ve en büyük isteğimiz de bu gümrüksüz alan gümrüklü alan meselesini kaldırıp çevre halkını denizle buluşturmaktı. Biz sürece dahil olmadan önce, akıllıca bir hareket ile bu sorunu çözümlemek için, projede terminalin yerin altında konumlandırılmasına karar verilmiş.
Bir İstanbullu olarak bu karardan çok memnun oldum. Fakat sonrasında bu kararla beraber kompleks bir yapı ortaya çıktı. Terminali yerin altında konumlandırmak, gelen yolcuları konveyörlerle aşağıya indirip, aşağıdan bir yığın operasyonla önce pasaportta valizlerini aldırıp, pasaportlardan geçip tekrar aşağıya indirip, valizlerini gerekiyorsa almaları ya da almamaları, tekrar otobüslere dağılmaları, taksiye binmeleri, o günlük programlarında belirli bir zamanlamaya uymaları gerekiyor.
Dolayısıyla mekânın fonksiyonları anlamında da bütün bu süreçleri çok doğru yönetebilen bir program kurmak gerekiyordu. Tabii biz birçok danışmanla çalıştık bu konuyla ilgili. Birlikte akış dediğimiz, projede çok önemli olan, bütün bu ihtiyaçları çözen akışı oluşturmaya çalıştık. Fakat ikinci büyük zorluk, terminalin yerin altına alınması kararı daha sonradan alındığı için, alt katta, tamamen teknik hacim olarak ya da otoparklar olarak düşünülmüş ve düzenlenmiş alanları, İstanbul’u temsil eden üst seviyede bir terminale çevirme göreviydi.
Sefer Çağlar: Su çizgisinin altında insanlara, ışık görmeyen bir yerde İstanbul temsili yaratmak kolay bir şey değil. Çünkü insan ışıkla var. Bu konuda çok iyi bir aydınlatma danışmanıyla çalıştık. Aynı zamanda, yön duygusu çok önemli. Kolonlar ile bir tarafı Topkapı Sarayı'nı, öbür tarafı Dolmabahçe Sarayı'nı gösteren bir sistem oluşturarak doğal bir yön duygusu yaratmak istedik. Endüstriyel bir mekân olduğu için, buraya gelecek kişilere yönelik bir iç mekân hissi yaratmayı hedefledik. Dolayısıyla, bu durumu tavanların açılıp kapandığı bir sistemle çözümledik. Baktığımızda, Galataport İstanbul Terminali, İstanbul’u temsil ediyor. Terminal, insanlara güzel bir hoş geldin derken, giderken de güle güle diyecek. İstanbul’a dair akılda kalacak bir yer burası.
Levent Erden: Liman bölgesi çok uzun zamandır, bir çok farklı medeniyetin birlikte kullanmış olduğu, dolayısıyla çok katmanlı kültüre sahip bir mekân. İstanbul'a giriş ve çıkış noktası olduğu için oradaki izlenimleri oluşturuyor. Şehrin bir sembolü olmakla beraber bunun ötesinde, mahalle ve bölgenin dokusundan dolayı, burası dünyadaki biricik alanlardan bir tanesi. Bunlar göz önünde bulundurulduğunda, terminalin hikâyesini neyin üstüne kurdunuz?
Seyhan Özdemir Sarper: Bu projenin ilk izlenimi şöyle başlıyor: Kruvaziyer gemileri, Tarihi Yarımada’nın görkemli silüetinin yanından geçerek İstanbul'a geliyor; İstanbul’a dair ilk algı bu. Sonrasında karşılaştığı yer bu terminal oluyor. Hikâyeyi bu giriş senaryosu ile o yolcunun kafasındaki algıyı da düşünerek kurmaya çalıştık. Diğer yandan, binlerce yıllık tarihi geçmişiyle oluşan kültür katmanları içerisinde evrilerek değişmiş bu bölgenin hikâyesiyle birlikte hem bir kent simgesi yapma şapkamız hem de ülkenin temsiliyeti şapkamız var.
Bir diğer şapkamız da terminalin bölge ile olan ilişkisini bütün mekânlarda çok kuvvetli bir hikâye kurarak oluşturmak. Hikâyesi ve yapı taşı sağlam olan, doğru kararlar ve fikirler üzerine kurulmuş proje, iyi projedir. Bunu oturttuktan sonra aslında yaptığımız, o hikâyenin fiziksel yansımasını tasarlamak. Buradaki hikâyemiz de şuydu; yer altında bir proje yapmanın büyük bir zorluğunu hikâyemiz ile birleştirerek aşmak istiyorduk. Bu bölgede, kemerler üzerinde inşa edilmiş farklı yapılar var. Yine bölgede, yapılan küçük çalışmalarda sıkça karşımıza çıkan çok sayıda sarnıç yer alıyor. Bu yapılar işlevsel olmakla beraber, İstanbul ile özdeşleşmiş kültürel bir değere de sahipler. Dolayısıyla bütün bu hikâyeleri birleştirerek, suyun altındaki terminalin ana konusu olarak bölgedeki kemeraltı ve sarnıçları ele aldık. İstanbul'daki bu harika sarnıçlardan birinin çağdaş yansımasını bu hikâye ile buluşturduk.
Sefer Çağlar: Su ve yer altı yapılarının karakterinden ilham alarak yeni bir öneri yaptık. Çağdaş mimarilerin hepsi katmanlardan oluşuyor. Bunların hepsini toparlayıp en sonunda bir bütün olarak görülecek kolon, kiriş ve tavan sistemi ile çözdük. Malzemelerin de denizi çağrıştırmasını istedik. O yüzden zeminde su, kum, çakıl ve deniz kabuklarıyla yapılan bir malzemeyi kullandık. Deniz kenarında teknelerin bağlandığı babalardan ilham alan aydınlatmalar koyduk. Yine sahilde ve denizle ilişkide olmanın öğelerini buraya taşımaya çalıştık. Levent Erden: Sarnıçlar, Galata'da, özellikle Cenevizlilerin iş ya da şehir yapma şeklinin de bir sembolü. Cenevizliler'in oraya 11. veya 12. yüzyılda geldiğini düşünürsek, sekiz yüzyıllık bu inanılmaz geleneğin devamını inşa ettiniz. yer altı terminali, hayatının yarısı yer altında geçmek üzere planlanmış bir Ceneviz geleneğinin de bir tür nihai noktasına yansıması. Galata Kulesi'nin altındaki tünellerin son noktası hemen hemen eski yolcu salonunun hafif kenarına düşüyor. Siz de neredeyse Galata Kulesi'nden gelen tünellerin son noktasına kendi sarnıcınızı veya İstanbul'un yepyeni sarnıcını yapabilmiş oldunuz ki, bence çok uzun bir geleneğin devamı oldu.
Levent Erden, Seyhan Özdemir Sarper ve Sefer Çağlar’ın keyifli sohbetinin devamını buradan okuyabilirsiniz.
Galeri
Röportaj: Levent Erden
Fotoğraflar: Galataport İstanbul Terminali
Fotoğrafçı: Ali Berkmen
Yazının
orijinali Galataport İstanbul Post Dergi’nin 1. sayısında yayımlanmıştır.
İlginizi Çekebilecek Diğer Blog Yazıları
Daha Fazlası İçin: GALATAPORT İSTANBUL MOBİL UYGULAMASI
2024 Tüm Hakları Saklıdır. Galataport İstanbul